Gebelik nedir
Bir kadın gebe kaldığının farkına vardığı zaman, karnındaki embriyo artık mikroskobik büyüklükte olmaktan çıkmış ve 0,6 cm. uzunluğa ulaşmıştır. Bu hızlı büyüme gebeliğin geri kalan sekiz ayı boyunca da sürer ve kadının günlük hayatında hem psikolojik, hem de fiziksel açıdan oldukça büyük etkileri, olan birçok değişikliğe yol açar.
Gebelik döneminde, karında uzunlamasına bir çizgi belirir; göğüs uçları büyür, göğüs uçlarını saran leke koyulaşır.
Gebeliğin ilk belirtilerinden biri, günü geldiği halde âdet görülmemesidir. Bu gecikmenin nedeni kanama ile atılması gereken yumurtanın döllenmiş olmasıdır. Döllenmiş yumurta, dölyatağında gelişerek bir bebek haline gelecektir. Bu durumda bebek yaklaşık olarak henüz iki haftalıktır. Çünkü bir kadının en fazla gebe kalma olasılığının bulunduğu dönem, iki âdet kanamasının aşağı yukarı ortasına rastlayan yumurtlama dönemidir. Bu dönemde olgun bir yumurta (ovum), yumurtalıktan dölyatağı-na düşer ve dölyatağı kanalındaki yolculuğuna başlar. Bu durum dikkate alınarak, gebelik, görülmeyen ilk âdet kanamasından on dört gün önce başlamış gibi hesaplanır ve doğum, son âdet kanamasının ilk gününden 280 gün yani 40 hafta sonra beklenir.
Tabiî ki bu hesaba göre kadın mutlaka gebelik süresinin başlatıldığı tarihte gebe kalmış olmayabilir. Çünkü yumurtlama dönemi bütün kadınlarda tam olarak aynı döneme rastlamaz. Bu nedenle bir bebek, erken veya geç doğum durumu söz konusu olmaksızın, iki veya üç hafta erken ya da geç doğabilir. Gebe kadınları ve kocalarını en çok düşündüren konulardan biri, gebelik sırasında cinsel temasta bulunup bulunulamayacağı veya gebeliğin hangi dönemine kadar temasta bulunulabileceğidir. Çocuk düşürme tehlikesi olmadıkça (dölyolundan kan gelmesi bunun bir belirtisidir) karı koca için cinsel temasta bulunmanın hiç bir sakıncası yoktur. Daha önceki bir gebeliği düşükle sonuçlanmış bir kadın, gebeliğin ilk üç ayı içinde, âdet görmesi gereken günlerde cinsel temastan kaçınmalıdır. Ayrıca gebeliğin sonunda bebeğin başı aşağıya indiğinden cinsel temas kadın için rahatsızlık verici olacağından cinsel ilişkide bulunulmaması yerinde olur. Gene kadının alışageldiği jimnastik hareketlerini yapmaya devam etmesi zararlı değildir. Ancak yorul-mamaya dikkat etmelidir. Gebelikte denge kavramı değiştiği için, bazı sporlar tehlikeli olabilir; fakat yavaş yavaş yüzmek ve kısa yürüyüşler yapmak çok yararlıdır. Uzunca bir süre hareketsiz oturmak leğen ve bacaklardaki kan dolaşımını bozar. Bu nedenle uzun otomobil, tren veya uçak gezilerinden kaçınılmalıdır. Böyle bir yolcuiuk kaçınılmaz olursa, yolculuk sırasında sık sık oturuş şeklini değiştirmeli ve fırsat buldukça hareket etmelidir. Evde veya büroda çalışırken gebe kadın ayakta durmayıp oturmalı veya hareket etmelidir; ayrıca çalışma masası da rahat çalışmayı sağlayabilecek bir yükseklikte olmalıdır. Sık rastlanan korkulardan biri de, annenin bir hareketiyle, kordonun bebeğin boynuna dolanmasına sebep olmasıdır. Kordon jelatine benzer bir maddeyle kaplı olduğu ve su içinde bulunduğu için, gebelik sırasında böyle bir olaya rastlanmaz. Bu yersiz korku genellikle, yaşlı kadınlardan dinlenilen asılsız hikâyelere dayanır. Bu yüzden gebe kadınların merak ettikleri bir konuyu hekime sorup öğrenmeleri en doğru davranıştır.
Gebeliğin hekim tarafından saptanmasından sonra her ay hekime görünmek yerinde olur. Gebeliğin son üç ayında ise, hekim hastasını on beş günde bir ve bir süre sonra ise her hafta muayene etmek isteyebilir. Bu doğum öncesi muayeneleri, hem annenin sağlığının aksamamasına, hem de bebeğin iyi gelişip kolay doğmasına geniş ölçüde yardımcı olmak bakımından büyük önem taşır. Doğuma elverişli bir sağlık durumunu saptamak için anne muayeneden geçirilir; kanı ve sidiği tahlil edilir, kan basıncı ölçülür; annenin karnının dinlenmesi, dölyolu muayenesi ile dölyatağının durumu ve gebeliğin sonlarında bebeğin durumu belirlenir. Gebeliğin yirmi dördüncü haftasına doğru bebeğin kalp atışları, dölüt stetoskopu aracılığıyla dinlenebilir. Gebeliğin sonlarına doğru, hekim bebeğin kalp atışlarını annesine dinletebilir.
Bebek genellikle, gebeliğin yedinci ayına doğru başını aşağı döndürür; doğuncaya kadar, sağa sole doğru hareket etmekle birlikte, hep bu durumda kalır. Doğumdan bir ay veya daha az önce, başını leğenin içine yerleştirince tekmelerin büyük bir kısmı dölyatağının tepesinden duyulur; kollarının vurduğu darbeler daha hafiftir; gövde bütünüyle sağc sola doğru oynadıkça anne karnının üstünde dalgaya benzer bir hareket hisseder. Eğer bebeğin yüzü genellikle olduğu gibi bir yana veya annesinin arkasına doğru dönükse, anne için bebeğin ayakları nın nerede olduğunu anlamak gayet kolaydır. Bı durumda bebeğin arkası ve kaba etleri karnın ör tarafında ve vücudun bir yanında hafif bir eğr meydana getirir. Eğer bebeğin yüzü ön tarafa dönükse, anne onun bütün hareketlerini karnının üsJ tünde duyar ve ikiz çocuğu olduğunu sanır. Çünki tbu durumda çocuğun kol ve bacakları ön tarafta dır. Bebek dölyatağında dimdik olursa, tekmeleri in büyük bir kısmı çok aşağıdan duyulur ve anne aburga kemiklerinin altında, yukarıda duran ba-ın meydana getirdiği sert, yuvarlak yumruyu fark-der.
Bebek dölyatağının içinde yalnız dönmekle, kol e bacaklarını büküp uzatmakla kalmaz, aynı zonanda başparmağını emer, soluk alma kaslarını ullanır (bununla birlikte akciğerlerine hava girin-eye kadar solunmaz), yutabilir ve hatta hıçkıra-iIir. Gürültüye, bazen büyük bir etkinlikle cevap erir. Müziğin bazı bebekleri etkilediği sanılmakta-ır. Yapılan bazı deneylerde, karınlarının üstünde ralıklı ses veren bir diyapazon bulunan gebe kamlara, kulaklıklar aracılığıyla bu ses dinletilmiş e bebeklerin bazı notalar vurulduğu zaman anne-ri bu sesleri duyamadıkları halde her zamankin-en daha fazla hareket ettikleri görülmüştür. Be-ek annesinin kalp atışlarını duyabilir, bu nedenle eni doğan bir bebeği yatıştırmak için, ona kalp tışbrıyla aynı hızda çarpan, düzenli, ritimli sesler eri lebiI ir. Nitekim Japonya’da «annenin kalp atışan» diye adlandırılan kalp biçiminde küçük makiejer, ağlayan bebekleri susturmakta çok etkili olmaktadır. Bebek annesinin mide-bağırsak mekanizmasının seslerini de duyduğundan, dölyatağında oldukça gürültülü bir ortamda bulunur. Gebe kadın hareket ettikçe karnındaki bebek de sallanır; bu nedenle doğduktan sonra, annesi ev işlerini yaparken ona bir bebek taşıyıcısı ile bağlanan, ya da uyuması için beşikte sallanan bebekler bu durumdan memnun görünürler. Bazı uzmanlar bebeğin sağlıklı ve mutlu olması için, doğumdan sonraki ilk haftalarda ona dölyatağındaki ortama çok benzer bir ortam sağlamak gerektiğini ileri sürmektedirler.
Yaklaşık doğum tarihinden üç veya dört hafta önce, kadınların çoğunun morali bozulur, alıngan olurlar. Uykusuzluktan şikâyet ederler. Gündüzleri sırt ağrıları, kramplar ve kasılmalardan rahatsız o-lurlar. Bu durumlarda kadının kocası tarafından gezmeye çıkarılması ve oyalanması doğru olur. Çalışan kadınlar, doğum tarihinden yedi veya sekiz hafta önce işlerinden ayrılırlar. Böylelikle bol vakitleri olur, sabahları istedikleri kadar yatakta yatabilirler.
Doğumdan birkaç gün önce bebek genellikle biraz daha aşağı kaydığından, annenin kalçasında kasığında ve sırtında ağrılar olur. Ayrıca bebeğin başı böbreğe basınç yaptığından genellikle kadın sık sık işemek ihtiyacını duyar. Bu arada Braxton -Hicks kasılmaları denen sancılar da olabilir; bunlar son derece düzenli olduklarından kadın doğumun başladığını sanabilir; ancak bunlar daha kuvvetli ve daha uzun süreli olarak, iki saat süreyle gelmedikçe doğum başlamış sayılamaz.
Doğum günü veya biraz daha önce, genellikle kadın kendini birdenbire çok güçlü hisseder, ağır işler yapmak ister. Bu durum hayvanların yuva yaomasına benzer bir davranış olarak nitelendirilebilir.
Ama gebeliğin başladığını gösteren başka belirtiler de vardır. Bunların içinde en göze çarpanı, herhangi bir âdet kanamasından birkaç gün önce de olabileceği gibi, göğüslerin genişlemesi ve yumuşamasıdır. Bu arada göğüslerin ucunu çevreleyen kahverengi halka gitgide düzlüğünü kaybeder ve burada küçük kabarcıklar meydana gelir. Göğüslerdeki kan damarları derinin altından, bir mermerin içindeki başka renkli düzensiz çizgiler gibi görünürler.
Bazı kadınlar, gebeliğin hemen başlangıcında mide bulantısı duymaya başlarlar, sık sık kusarlar; bu durum ilk üç ay boyunca devam edebilir. Kusma bütün kadınlarda görülmediği gibi, bir gebelikte görülmesi, daha sonraki gebeliklerde de görüleceği anlamına gelmez. Bazı ülkelerde bu rahatsızlığa «sabah karanlığı hastalığı» denmekle birlikte, birçok kadın bulantıyı hem sabah, hem akşam veya yalnız çok yorulduğu ya da uzun süre hiç bir şey yemediği bir günün akşamında duyar. Bulantı sabahın erken saatlerinde olursa, en etkili tedavi yataktan kalkar kalkmaz bir bardak çay ile birlikte birkaç tuzlu bisküvi yemektir. Öğleden sonra duyulan bulantıya karşı tedbir olarak, öğleden sonra dinlenmek gerekir. Yemek aralarında bulantı duyulursa daha hafif yemekler yemeli ve acıkınca azar azar yemek için, el altında gevrek veya meyve bulundurmalıdır. Eğer bulantı ve kusmalar ilk on iki haftadan sonra da devam ederse, veya kadını sarsacak kadar şiddetli olursa, mutlaka bir hekime görünmek gerekir. Hekimin vereceği ilâçlar bulantıyı azaltır.
Gebeliğin başlangıcındaki mide bulantısının bütün kadınlarda görülmemesi ilginç bir durumdur. Bunun gibi, ilkel tarım toplumlarındaki kadınlarda gebelik sırasında çıbanlar ve deri kabarcıkları meydana gelir veya bayılmalar olur. Bütün bunlar kadının gebeliğe ayak uydurmasının vücutta gösterdiği dış belirtilerdir.
İlk haftalar
Dölyatağı genişledikçe, hemen yakınında bulunan sidik torbasına baskı yapar. Bu nedenle kadın daha gebeliğin ilk haftalarında, eskisinden daha sık tuvalete gitme ihtiyacını duyar. Birkaç hafta daha sonra dölyatağı karnın içine doğru kayar; daha sonraki aylarda da bütün karın boşluğunu doldurarak, sindirim o/ganları başta olmak üzere öbür organlara baskı yapar. Bunun sonucu olarak hazımsızlık ve mide kaynamaları olur. 36. haftadan itibaren de dölyatağı diyafram ve aşağı kaburga kemikleri üstüne basınç yapar; böylelikle soluk daralır ve alçak iskemlelere oturulduğu zaman rahatsızlık duyulur.
Dölyatağında’ki ağırlık aynı zamanda alttaki kan damarlarına da basınç yapar ve damar şişmeleri gibi rahatsızlıklara yol açabilir. Gebe kadının kan akımında kimyasal ileticiler olan hormonlar serbest kalırlar ve dölyatağının bebeğin doğum kanalına geçeceği boyun kesiminin çevresindeki dokuların yumuşamasına yol açarlar. Bu hormonlar ayrıca diş etlerinin, burundaki salgı zarının, bacak damarları zarının, bebek için kemikten bir beşik meydana getiren leğen kemikleri arasında bağ dokuların da yumuşamasına yol açabilirler. Kadınların büyük çoğunluğu gebelik sırasında, özellikle ortadaki dört ay boyunca kendilerini her zamankinden iyi hissederler. Bunun nedeni dünyaya yeni bir canlı getirmenin mutluluğudur. Gebe bir kadının beslenmesine dikkat etmesinin, vitamin yönünden zengin ve demir içeren yiyecekler yemcisinin, derisi, gözleri, tırnakları ve saçı üstünde de olumlu etkileri olabilir. Kadınların çoğu gebelik sırasında, gerek önemsemedikleri, gerekse belli olmaz sandıkları için fazla kilo alırlar. B’j fazla kilolar doğumu güçleştirdikleri gibi, doğumdan sonra da zayıflama sorununu ortaya çıkarırlar. Birçok kadında, göğüslerin çevresinde, kalçada, kaba etlerde, karında, baldırlarda çizgiler meydana gelir. Lanolinle yapılacak masajlar bunların giderilmesinde yardımcı olabilir.
Gebelik genellikle dördüncü veya beşinci aya kadar yabancıların dikkatini çekmez; bir kadının gebe ojduğu dış görünüşünden ancak bu aylardan sonra farkedilir. Gebe kadının giyiminde ilk dikkat etmesi gereken yeri beldir; beli sıkı olan etek veya pantolonların giyilmesi, dar kemerlerin kullanılması mide bulantılarını arttırır; bu nedenle, giysiler bol ve rahat olmalıdır. Vücuttaki ağırlık dağılımının değişmesi, çoğu zaman kadının denge duyusunu da etkilediğinden, yüksek topuklu ayakkabı giymek doğru değildir. Dölyaiağı ağırlaştıkça, dengenin sağlanması için, sırtın en dar kısmı içeri doğru girer, kaba etler dışarı fırlar ve omuzlar geriye doğru atılır. Bu nedenle gebe kadının yürüyüşü paytaklaşır. Fakat gebe kadın normal yürümeye çalışacak olursa hem daha rahat eder, hem de dış görünüşü çirkin olmaz.
Doğum öncesi
Gebeliğin ilk aylarında kadınların çoğu kendilerini yorgun hissederler ve bu nedenle gebelikte daha fazla dinlenmeleri gerektiğine inanırlar. Vücut, gebelik sırasında önemli değişikliklere uymak zorundadır. Gebeliğin ilk üç ayında cinsel birleşmenin ü-rünü embriyo diye adlandırılır. Embriyonun çevresinde meydana gelen su torbası bir balon gibi embriyoyu sarar; embriyo sıvının içinde suya batmış bir dalgıç gibi yüzer. Servikste meydana gelen mu-kustan bir tıkaç, bebeğin mikropsuz, ılık ve sarsıntılara dayanıklı bir kapsül içinde barınmasını sağlar.
Doğumdan sonra vücuttan atılan plasenta (çocuk sonu), üçüncü aydan itibaren dölütün (ana karnındaki bebeğe, gebeliğin üçüncü ayından gebeliğin sonuna kadar verilen ad) gelişmesi için gerekli oksijeni ve besini ulaştırma ve dölütün artıklarını annenin kan dolaşımına geri götürme işlevine başlar. Plasentada kimyasal maddeleri eleyen ince bir zar bulunduğundan, dölütle annenin kan akımları genellikle birbirine karışmaz. (Birçok ilâç bu zardan içeri girebileceği için, gebe kadınlar alacakları ilâçlara dikkat etmelidirler.) Plasenta ince bir kan damarları ağından meydana gelir ve bebeğin gelişmeye devam etmesini sağlar.
Gebeliğin sonlarında plasenta çoğunlukla eskisi gibi yeterli bir şekilde çalışmaz ve eğer doğum çok gecikirse hekimler, çocuğun oksijensiz ve besinsiz kalmaması için müdahale ederek doğumu gerçekleştirirler.
Gebeliğin on altıncı ve yirminci haftaları arasında, genellikle anne zaman zaman bebeğin hareketlerini farkeder. Başlangıçta bunların ne olduğunu anlamayıp, kasların elektriklenmesi ya da bağırsak hareketleri sanar Fakat gitgide bebeğin attığı tekmeler kuvvetlenir, hatta gebeliğin sonlarında oldukça rahatsız edici olurlar. Baba, eğer elini annenin karnına koyarsa* kuvvetli vuruşları o da duyar. Bebek özellikle anne yatar yatmaz daha fazla hareket eder; çünkü bu durumda kadının vücudu gevşemiş, ayrıca bebeğin yeri biraz daha artmıştır. Gebeliğin sonuna doğru bebek leğen boşluğuna iner; bu durumda başı, yumurta fincanının içindeki bir yumurta gibidir. Artık doğum yolculuğu başlamıştır. Bebek aşağıya yerleştikçe, hareket etmesi için kalan yer azalır ve çoğu zaman tekmelerinin büyük bir kısmı kaburga kemiklerinin altından duyulur. Gebe bir kadın 24 saat boyunca bebeğin hiç bir hareketini duymazsa, mutlaka hekime görünmelidir. Bazen doğum başlayıncaya kadar bebeğin başı leğen kemiklerinin araşma inmez; bu durum özellikle ikinci ve daha sonraki doğumlarda olabilir. Bebeğin başı leğen kemikleri arasına inince anne daha rahat nefes alabilir; fakat özellikle sert bir iskemlede oturduğu veya belirli bir süre ayakta kaldı-|ğı zaman, bacaklarının arasında birhindistan cevizi i varmış gibi gelir. Ayrıca bebeğin başı leğenin te-|melini meydana getiren kaslara doğru hareket ettikçe dölyolunun içinde vızıltıya benzer bir ses du-|yar gibi olur.
Dölyolu, siyek ve anus çevresindeki leğen temel güçlük çekmeleri veya uyandıktan sonra yeniden uyuyamamaları hallerinde de yararı dokunur. Bu durumlar sıkıntılı veya sinirli olunmadığı zamanlar için söz konusu değildir. Bazı kadınların doğum sancılarını veya bebek doğduktan sonra onun nasıl bakılacağını düşünerek, kuruntulara kapılmaları oldukça normaldir. Kadınların bazısı doğum halini utanç verici sayarak sıkılır, bazısı da doğum sırasında ölmek, anormal çocuk doğurmak veya kocaları tarafından artık eskisi kadar sevilmemek gibi korkulara kapılır. İyi bir doğum öncesi öğretmeni, öğrencilerini bu gibi sorunları tartışmaya teşvik
kasları, bebek bunların arasından geçerek doğduğu için çok önemlidirler. Bu kasların gevşekliği sırt ağrılarına, öksürüldüğü veya gülündüğü zaman istemeden sidik kaçırmaya ve insanın içinin dışarıya çıkıyormuş gibi bir duyguya kapılmasına yol açar. Bu nedenle çocuk bekleyen annenin, kasların ne biçimde kasılması gerektiğini ve doğum sırasında bunların nasıl serbest bırakılacağını öğrenmesi yerinde olur.
Korkusuz doğum
Doğuma ve ana babalığa hazırlama okulları, günümüzde A.B.D. ve İngiltere’de yaygındır; bununla birlikte iyi okul bulmak bazen güçtür. Çoğu zaman kocalar da öğrenimin hiç değilse bir kısmına katılarak, gebelik ve doğum sırasında kadına ne şekilde yardım edileceğini öğrenirler. Bu okullarda kadın, doğum sırasında nasıl davranılacağını, doğum sancılarıyla başa çıkmak için hem sinir kaslarının kontrolünün, hem özel soluk alma tekniklerinin gerekli olduğunu öğrenir. Bu okullarda ayrıca, eğer anne çocuğunu kendi emzirmeyi planlıyorsa, süt verme üstüne bilgi verilir.
Nasıl gevşeneceğini ve nasıl iyi nefes alınacağını öğrenmenin yalnız doğum sırasında değil, aynı zamanda gebelikte kadınların geceleri uyumakta der, böylelikle karşılıklı anlayış ve güven havası içinde bu endişeler giderilebilir.
Gebe kadınları ve kocalarını en çok düşündüren konulardan biri, gebelik sırasında cinsel temasta bulunup bulunulamayacağı veya gebeliğin hangi dönemine kadar temasta bulunulabileceğidir. Çocuk düşürme tehlikesi olmadıkça (dölyolundan kan gelmesi bunun bir belirtisidir) karı koca için cinsel temasta bulunmanın hiç bir sakıncası yoktur. Daha önceki bir gebeliği düşükle sonuçlanmış bir kadın, gebeliğin ilk üç ayı içinde, âdet görmesi gereken günlerde cinsel temastan kaçınmalıdır. Ayrıca gebeliğin sonunda bebeğin başı aşağıya indiğinden cinsel temas kadın için rahatsızlık verici olacağından cinsel ilişkide bulunulmaması yerinde olur. Gene kadının alışageldiği jimnastik hareketlerini yapmaya devam etmesi zararlı değildir. Ancak yorul-mamaya dikkat etmelidir. Gebelikte denge kavramı değiştiği için, bazı sporlar tehlikeli olabilir; fakat yavaş yavaş yüzmek ve kısa yürüyüşler yapmak çok yararlıdır. Uzunca bir süre hareketsiz oturmak leğen ve bacaklardaki kan dolaşımını bozar. Bu nedenle uzun otomobil, tren veya uçak gezilerinden kaçınılmalıdır. Böyle bir yolcuiuk kaçınılmaz olursa, yolculuk sırasında sık sık oturuş şeklini değiştirmeli ve fırsat buldukça hareket etmelidir. Evde veya büroda çalışırken gebe kadın ayakta durmayıp oturmalı veya hareket etmelidir; ayrıca çalışma masası da rahat çalışmayı sağlayabilecek bir yükseklikte olmalıdır. Sık rastlanan korkulardan biri de, annenin bir hareketiyle, kordonun bebeğin boynuna dolanmasına sebep olmasıdır. Kordon jelatine benzer bir maddeyle kaplı olduğu ve su içinde bulunduğu için, gebelik sırasında böyle bir olaya rastlanmaz. Bu yersiz korku genellikle, yaşlı kadınlardan dinlenilen asılsız hikâyelere dayanır. Bu yüzden gebe kadınların merak ettikleri bir konuyu hekime sorup öğrenmeleri en doğru davranıştır.
Gebeliğin hekim tarafından saptanmasından sonra her ay hekime görünmek yerinde olur. Gebeliğin son üç ayında ise, hekim hastasını on beş günde bir ve bir süre sonra ise her hafta muayene etmek isteyebilir. Bu doğum öncesi muayeneleri, hem annenin sağlığının aksamamasına, hem de bebeğin iyi gelişip kolay doğmasına geniş ölçüde yardımcı olmak bakımından büyük önem taşır. Doğuma elverişli bir sağlık durumunu saptamak için anne muayeneden geçirilir; kanı ve sidiği tahlil edilir, kan basıncı ölçülür; annenin karnının dinlenmesi, dölyolu muayenesi ile dölyatağının durumu ve gebeliğin sonlarında bebeğin durumu belirlenir. Gebeliğin yirmi dördüncü haftasına doğru bebeğin kalp atışları, dölüt stetoskopu aracılığıyla dinlenebilir. Gebeliğin sonlarına doğru, hekim bebeğin kalp atışlarını annesine dinletebilir.
Bebek genellikle, gebeliğin yedinci ayına doğru başını aşağı döndürür; doğuncaya kadar, sağa sole doğru hareket etmekle birlikte, hep bu durumda kalır. Doğumdan bir ay veya daha az önce, başını leğenin içine yerleştirince tekmelerin büyük bir kısmı dölyatağının tepesinden duyulur; kollarının vurduğu darbeler daha hafiftir; gövde bütünüyle sağc sola doğru oynadıkça anne karnının üstünde dalgaya benzer bir hareket hisseder. Eğer bebeğin yüzü genellikle olduğu gibi bir yana veya annesinin arkasına doğru dönükse, anne için bebeğin ayakları nın nerede olduğunu anlamak gayet kolaydır. Bı durumda bebeğin arkası ve kaba etleri karnın ör tarafında ve vücudun bir yanında hafif bir eğr meydana getirir. Eğer bebeğin yüzü ön tarafa dönükse, anne onun bütün hareketlerini karnının üsJ tünde duyar ve ikiz çocuğu olduğunu sanır. Çünki tbu durumda çocuğun kol ve bacakları ön tarafta dır. Bebek dölyatağında dimdik olursa, tekmeleri in büyük bir kısmı çok aşağıdan duyulur ve anne aburga kemiklerinin altında, yukarıda duran ba-ın meydana getirdiği sert, yuvarlak yumruyu fark-der.
Bebek dölyatağının içinde yalnız dönmekle, kol e bacaklarını büküp uzatmakla kalmaz, aynı zonanda başparmağını emer, soluk alma kaslarını ullanır (bununla birlikte akciğerlerine hava girin-eye kadar solunmaz), yutabilir ve hatta hıçkıra-iIir. Gürültüye, bazen büyük bir etkinlikle cevap erir. Müziğin bazı bebekleri etkilediği sanılmakta-ır. Yapılan bazı deneylerde, karınlarının üstünde ralıklı ses veren bir diyapazon bulunan gebe kamlara, kulaklıklar aracılığıyla bu ses dinletilmiş e bebeklerin bazı notalar vurulduğu zaman anne-ri bu sesleri duyamadıkları halde her zamankin-en daha fazla hareket ettikleri görülmüştür. Be-ek annesinin kalp atışlarını duyabilir, bu nedenle eni doğan bir bebeği yatıştırmak için, ona kalp tışbrıyla aynı hızda çarpan, düzenli, ritimli sesler eri lebiI ir. Nitekim Japonya’da «annenin kalp atışan» diye adlandırılan kalp biçiminde küçük maki-ejer, ağlayan bebekleri susturmakta çok etkili olmaktadır. Bebek annesinin mide-bağırsak mekanizmasının seslerini de duyduğundan, dölyatağında oldukça gürültülü bir ortamda bulunur. Gebe kadın hareket ettikçe karnındaki bebek de sallanır; bu nedenle doğduktan sonra, annesi ev işlerini yaparken ona bir bebek taşıyıcısı ile bağlanan, ya da uyuması için beşikte sallanan bebekler bu durumdan memnun görünürler. Bazı uzmanlar bebeğin sağlıklı ve mutlu olması için, doğumdan sonraki ilk haftalarda ona dölyatağındaki ortama çok benzer bir ortam sağlamak gerektiğini ileri sürmektedirler.
Yaklaşık doğum tarihinden üç veya dört hafta önce, kadınların çoğunun morali bozulur, alıngan olurlar. Uykusuzluktan şikâyet ederler. Gündüzleri sırt ağrıları, kramplar ve kasılmalardan rahatsız olurlar. Bu durumlarda kadının kocası tarafından gezmeye çıkarılması ve oyalanması doğru olur. Çalışan kadınlar, doğum tarihinden yedi veya sekiz hafta önce işlerinden ayrılırlar. Böylelikle bol vakitleri olur, sabahları istedikleri kadar yatakta yatabilirler.
Doğumdan birkaç gün önce bebek genellikle biraz daha aşağı kaydığından, annenin kalçasında kasığında ve sırtında ağrılar olur. Ayrıca bebeğin başı böbreğe basınç yaptığından genellikle kadın sık sık işemek ihtiyacını duyar. Bu arada Braxton -Hicks kasılmaları denen sancılar da olabilir; bunlar son derece düzenli olduklarından kadın doğumun başladığını sanabilir; ancak bunlar daha kuvvetli ve daha uzun süreli olarak, iki saat süreyle gelmedikçe doğum başlamış sayılamaz.
Doğum günü veya biraz daha önce, genellikle kadın kendini birdenbire çok güçlü hisseder, ağır işler yapmak ister. Bu durum hayvanların yuva yapmasına benzer bir davranış olarak nitelendirilebilir.
Selamlar siten inan ki çok hoşuma gitti, paylaşımların devamını bekliyorum
Mrb web sitesi cidden hoşuma gitti, paylaşımların devamını bekliyorum
Selamlar siten yeminle güzel, paylaşımların devamını bekliyorum
Slm siteniz ciddiyim hayran edici, face de paylaştım
Selamın aleyküm web siteniz süper ötesi hayran edici, sağolun