Somurtkan Çocuk; Çocuk haklı ya da haksız olarak kendini yaralanmış hissettiğinde içine kapanıp konuşmayı reddedebilir. Bu protesto biçimi, sıkıntıyı dışa atmaya yönelik öfke patlamasından farklı bir tutumdur. Önemli olan çevresindeki yetişkinlerin bu mesajı alabilecek düzeyde olmasıdır.
“Bir şeker ister misin?” Çocuk başını sallar, ağzını sıkar ve gözlerini aşağıya çevirir. Yavaşça sırtını döner, büzüşerek bir köşeye çekilir ve kendini çevreden soyutlar. Kahramanımız, çocuklarda sık görüldüğü gibi somurtmaya karar vermiştir. Yüzünü asarak aksi bir tutum içine girer. Daha dışa dönük, duygu ve düşüncelerini daha kolay ifade eden çocuklardan farklı olarak, içindeki düşmanca duyguları zorunlu bir sessizlik, “asık yüz”, kapalı, kötü ve yaralı bir bakışla dışa vurur. Konuşması olabildiğince azdır, “evet” ve “hayır” dışında bir şey söylemez ve hoşnutsuzluk dışında bir duygu yansıtmaz.
Bu davranışlar azar, ceza, engelleme ya da hakaret gibi bir haksızlığa yanıt vermenin çocuksu bir biçimidir.
Somurtkan Çocuk
Somurtkanlığa çocuğu yaralayan ve duyarlılığını etkileyen herhangi bir şey yol açabilir. Çocuklar genellikle duygularını nedenle orantısız şiddette yansıttıklarından, somurtma da yüzlerinde bütünüyle öfkeli ama komik bir maske gibi durur. Adeta küskün ve kırılmış insan rolünü acemice oynayan bir oyuncu gibi görünürler. Yolladıkları bu mesajı büyüklerinin yalnızca içerik açısından değil, özellikle mesajın veriliş biçimi açışından da önemsemeleri gerekir.

Kısa Bir Savaş
Somurtma bir savaş ilanıdır. Ama aynı zamanda yaralanmış bir gururun, adil bir ateşkese duyduğu güven eksikliğini de yansıtır. Çocuk somurtmaya devam ettiği sürece, ne bir şeker, ne de dostça bir yaklaşım onun uğradığı haksızlığı ya da kınlan gururunu onarabilir. Böylece somurtmayı sürdürmek yalnızca bir protesto biçimi değil, aynı zamanda kırgınlığa yol açan arkadaşa, anneye ya da babaya bunu ödetmenin bir yoludur. Somurtma ancak çocuğun “yeterince sürdüğüne” karar vermesiyle ve çoğu kez birdenbire ortadan kalkar.
Çocuk yeniden gülmeye, şakalaşmaya, daha önce somurtarak protesto ettiği annesinin ya da arkadaşının boynuna sarılmaya başlayabilir. Ama her çocuk tepkisini somurtarak göstermez. Somurtan çocuklarda uğranan haksızlığı öfkelenerek, ağlayarak ya da bağırarak dışa yansıtma yerine tepkisini içe atma eğilimi ağır basar. Oysa dışa dönük çocuklar tepkilerini yumuşatma, içgüdüsel davranış ve heyecanlarını gemleme yoluna gitmedikleri gibi somurtmayı da akıllarına getirmezler. Bu tür çocuklar duygularını çabuk dışa vuran, tepki gösteren ve maçı bitiren çocuklardır. Onlar için galip ya da mağlup olmak önemli değildir.
Bir kez kavgayı, kırılmayı ve uyumsuzluğu aştıktan sonra olayı bütünüyle unuturlar. Biraz önce tokat yedikleri annelerine doğru gülerek ve şakalaşarak koşabilirler. Anne haklı mıydı, haksız mıydı? Bu da çok önemli değildir. Ağlayarak, bağırarak, çığlıklar atarak, hatta öfke patlamaları gösterip bir şeyler kırarak hemen tepki gösterirler ve boşaltılabilecek bütün duygularını dışa vururlar. Daha sonra somurtarak, gecikmeli bir intikam almaya çalışan çocuklar gibi davranmazlar.
Protestoları hiçbir zaman İngilizlerin “intikam” hakkında dediği gibi “soğuk yenen bir yemek” değildir. Tepkileri her zaman sıcağı sıcağına, üzerinde fazla düşünülmeden gelir. Bu çocuklar için somurtma her zaman bir yük, gereksiz bir yorgunluk ve bir sıkıntıdır.
Dışa dönük çocuklar öbürlerine göre daha mı az duyarlıdır? Hayır. Yalnızca duyarlılıkları duygularını içlerinde biriktirmeye yönelik değildir; bunları hemen dışarıya yansıtırlar. Yaramazlık yaptıklarında annelerinin somurtmasına da dayanamazlar. Annenin sessiz durup surat asmak yerine öfkesini göstermesini, ceza vermesini ve hesabı hemen görmesini isterler.
Bu nedenle annenin çevresinde dönerler: “Anne gerçekten bana kızgın mısın?” Küçük hediyeler, bir öpücük, bir çiçek verirler, gülümserler, ona barış önerileri yağdırırlar. Büyüklerin ve özellikle annenin somurtması, konuşmaması, onlar için doğrudan uygulanan cezalara göre çok daha dayanılmazdır. Bu tutum sessiz ve düşmanca bir reddetmedir. Ama birçok olası tehdit de içerir. Dolayısıyla çocukta bir tokada göre çok daha fazla kaygı ve güvensizlik yaratır.
Çocuk Hiçbir Zaman Suçlu Değildir
Duygularını içe atmaya eğilimli olan ve sık sık küsen bir çocuk zamanla derin düşünmeye, duygularını gizleyerek içinde biriktirmeye ve ileride dolaylı yollardan dışa vurmaya yönelebilir. Genellikle bu olumsuz duygular, küçük engellenme ve yaralanmaların çoğalmasıyla birikir ve dolaylı olarak dışa vurulmaları da gittikçe güçleşir. Böyle bir çocuğun somurtması her zaman onu kıran, yaralayan kişiye yönelik olmayabilir. Okulda bir arkadaşının yaptığı haksızlık ya da kendisine karşı takınılan düşmanca bir tutum yüzünden evde annesine surat asabilir, bazen de ailedeki bir hoşnutsuzluğun ve uğradığı bir haksızlığın dışa yansıması olarak arkadaşına somurtabilir. Sonuçta “surat asmayı” gerektiren hiçbir neden olmazsa da “asık suratlı” bir çocuk olup çıkar.
Bu çocuklara çoğu zaman “ne kötü bir kişiliği var”, “ne kadar itici” denir. Gerçekten de somurtma bir iticilik göstergesidir. Aşırı bir biçimde ya da uygunsuz yer ve zamanlarda somurtulduğunda, bu tavır aynen kişinin kendisine döner.
Ama bilindiği gibi çocuklar sık sık büyüklerini taklit ederler. Bu bakımdan haksızlık ve kırılma söz konusu olduğunda somurtma, soğuk davranma aile ortamında görülüp benimsenmiş bir davranış olabilir. Anne ve baba birbirlerine karşı duygularını sürekli kontrol ediyorsa; gerginlikleri hiçbir zaman patlama noktasına ulaşmıyorsa, aralarında düşmanlık dolu, kesici ve buz gibi bir sessizlik hüküm sürüyorsa ve akşam yemeğindeki konuşmalar “bana tuzu verir misin?”le sınırlıysa, çocuk da doğal davranmaktan vazgeçerek bu tür bir davranış kalıbını benimseyebilir ve böylece kişiliğinin egemen yönü soğukluk ve somurtkanlık biçiminde oluşur.
Güvensizlik ve Çöküntü
Küçük çocuklar belirli bir neden olmadan da somurtabilir, yaşama karşı küskün bir tavır takınabilir. Bazı psikologlara göre, bu durum özellikle kayıtsızlık, reflekslerde zayıflama ve neşesizlikle birlikteyse ruhsal çöküntü eğilimi söz konusudur.
Çocuklar daha doğuşta neşeli, canlı ve hayat dolu ya da somurtkan ve keyifsiz olabilir. Kişiliğin henüz oluşmadığı ve çevreden etkilenmenin başlamadığı bir dönemde bu durumun nasıl ortaya çıktığı sorulabilir. Bu durum çocuğun anne ve babadan aldığı biyogenetik mirasa bağlıdır; yeni doğan bebeğin buna göre oluşmuş bir kişiliği vardır. Ama bu genetik mirası olumsuz yönde etkileyen ve doğum öncesi dönemde yaşanan bozukluk, olumsuzluk ve hastalıklar da önemlidir. Dölütün geçirdiği hastalıklar, zor gebelik, annenin gebelik döneminde yaşadığı gerilimler çocuğun kişiliğini etkileyerek, yaşama karşı olumsuz bir tavır geliştirmesini kolaylaştırabilir, somurtkan ve asık yüzlü olmasına neden olabilir.
Bu tür çocukların öbürlerine göre daha neşeli ve sevecen uyaranlarla dolu bir ortama gereksinimi vardır. Böyle bir ortam çocuğun yaşamla barışmasını da sağlayacaktır. Böylelikle çocuk yaşamın olumsuz bir şey olduğu ve bu nedenle yaşama hep “asık suratla” göğüs germesi gerektiği yolundaki düşüncelerini de zamanla bırakacaktır. Ayrıca kendini dış dünyadan korumak için suratını asıp içine kapanmanın gereksiz olduğunu da öğrenecektir.
Surat asmak yalnızca çocuklukta kabul edilebilir bir belirtidir. Bu belirti hiçbir zaman bir kişilik özelliği haline gelmemelidir. Özellikle ergenlik döneminde somurtkanlık dış dünyaya kapanma eğilimine dönüşerek kişisel ilişkilerde çeşitli sorunlara neden olur
selamun aleyküm paylaşım ciddiyim güzel, twitter da paylaştım
merhaba arkadaşlar web siteniz cidden hoşuma gitti, facebookta paylaştım
Mrb bu web sitesi ciddiyim ilgi uyandırıcı, tebrikler
Selamın aleyküm bu web sitesi gerçekten çok hoşuma gitti, teraziye tıkladım
Mrb paylaşımınız inan ki hayran edici, facebookta paylaştım
Merhaba herkese bu web sitesi vallaha güzel, linkedinde paylaştım
Mrb sayfanız vallaha billaha çok hoşuma gitti, saolun
Slm bu web sitesi inan ki çok güzel, saolun