Su Çiçeği ve kızamıkçık; Çocuk hastalıklarının deride kızartılan, döküntüleri görülen çeşitleri (kızamık, kızamıkçık, kız»! vb.), kısaca «döküntülü» hastalıkların çoğu birbirleriyle karıştirılabilir. Bazen de bu hastalıklardan biriyle, örneğin soğuk algınlığı farenjit vb. gibi bir hastalık sırasında çocuğa verilen ilâçların yol açabileceği allerjik sivilce ve benzerleri karıştırılır.
Ancak suçiçeği başka hiç bir hastalıkla karıştırılamaz. Suçiçeği dışındaki dökün- tülü hastalıkların ortak özelliği kırmızı lekelerdir. Bu lekeler kiminde çok, kiminde az kabarık, kiminde ufak, kiminde daha iricedir. Bazı hastalıklarda birbirleriyle birleşmesi erken, bazılarında geç olur. Su- çiçeğinin döküntüsü ise kendisine Özgü olup döküntü sırasında içi su dolu kabarcıklar oluşur.
On beş gün kadar süren sessiz bir kuluçka döneminden sonra yüz, kollar, bacaklar ve gövdede, ağız ve burun mukozasında, kız çocuğun üreme organlarında pirinç tanesi kadar veya biraz daha ufak kesecikler meydana gelir, içi sıvı dolu bu kesecikler başlangıçta saydamdır ve kaşıntılı, kırmızı bir halkayla çevrelenmiştir. Ateş yavaş yavaş düşer. Keseciklerin hepsi aynı anda çıkmaz; bir kısmı henüz sıvıyla dolu ve saydamken, daha önce çıkanlar sivilceye, sonra da koyu renk bir kabuğa dönüşür.
Suçiçeği çıkaran bir çocuğu muayene ederken derisi nete ayrı aşamalarda döküntü görülür. İçi sıvı dolu keseciklerin yanı sıra sivilceler ve kabuklar vardır; yani eski oluşumlarla yenileri bir aradadır. Bu durum, suçiçeği ile gerçek çiçeği birbirinden ayırmaya yaradığı için oldukça önemlidir. Suçiçeği virüsü ile çiçek virüsü birbirine benzer; hastalıklar da meydana getirdikleri yara bakımından aynı görünüştedir. Yalnız, çiçekte içi sıvı dolu kesecikler varken, silvilce yoktur; sivilceler varken kabuklar yoktur.
Bundan başka çiçek hastalığının bıraktığı yüzü çirkinleştiren iz geçmez; oysa suçiçeğinin kesecikleri, çocuk kaşısa bile, zor farkedilir beyazımsı bir benekten başka bir şey bırakmaz. Kabuk kendiliğinden düştüğü zaman da renksizleşmiş ufak bir kısım kalır; bu da birkaç günde yok olur.
Zaten günümüzde çiçek ile suçiçeğinin teşhisi arasındaki fark büyük bir önem taşımamaktadır. Çünkü çiçek uygar ülkelerde hemen hemen ortadan kalkmış bir hastalıktır. Bu sonuç düzenli olarak çocuklara çiçek aşısı yapılmasıyla sağlanmıştır. Kızamık gibi, bu hastalığın da kendine özgü bir tedavisi yoktur. Yani suçiçeği virüsünü yok edecek bir antibiyotik bulunamamıştır.
Bu nedenle ancak koruyucu antibiyotik tedavisine başvurulmakta, hastalıktan sonra bronşlarda, akciğerlerde, kafa içinde yeni hastalıkların belirmesi önlenebilmektedir, Döküntülerin üzerine mentollü mikrop Öldürücü ve kaşınmayı azaltıcı maskeler sürülür. Çok küçük çocuklarda, süt çocuklarında genel ağrı dindirici vermek ya da bebeğin ellerini bağlayarak kaşıma önlenir. Kaşıma yalnız çirkin izler bırakacağı için değil, aynı zamanda kaşınan yerler başka çeşit mikropları almaya uygun açık bir kepi olacağı için de tehlikelidir.
Kızamıkta olduğu gibi suçiçeğînde de, çocuk, hastalık meydana çıktıktan 15 – 20 gün sonra okula gönderilebilir. Ancak, su-çiçeği için bulaştırma döneminin bittiğini belirleyen daha kesin bir ölçü vardır, Bu da derideki bütün sivilce izlerinin kaybolmasıdır. Bu noktada bir sorun ortaya çıkmaktadır. Bazen 20 günlük süre içinde ilk yangılı keseciklerin çoğu kaybolduğu halde dört beş tane kabuğun daha uzun bir süre kaldığı olur.
Genellikle bu birkaç kabuk yüzünden çocuğun okula gönderilip gönderilmeyeceği tartışılır. Bu durumda 20 gün dolmuşsa, çocuk nişastalı sıcak suda yıkanırsa kalan kabukları çabucak döker. Böylelikle çocuk okula, arkadaşlarının arasına dönebilir.
Kızamık ve suçiçeği döküntülü hastalıkların içinde en çok rastlananlardır. Bunlardan başka etkisi yine deride görülen, fakat daha az rastlanan çocuk hastalıkları da vardır. Kızamıkçık bunların başında gelir. Kaynağı bir virüs olan kızamıkçıktaki kabarık lekeler, yüz, gövde, kol ve bacaklarda yaygın olarak görülür; kızamıktakilere benzemekle beraber, 2-3 günde kaybolur. Genellikle ateş olmaksızın ortaya çıkan bir hastalıktır, önceden haber verici bir belirtisi de yoktur. Çoğu zaman boynun iki yanında çene kemiği bitim noktalarının arkasındaki iki lenf bezinin şiştiği görülür. Kızamıkçık zararsız bir hastalıktır. Çabuk geçer; başka bir hastalığa yol açmaz. Çocuk bir hafta sokağa çıkarılmaz; bu süre sonunda arkadaşlarının arasına gönderilebilir. Bunlara rağmen kızamıkçık, bazı koşullar altında, çok ağır durumlara yol açabilir.
örneğin gebelik sırasında, özellikle ilk üç ay içinde ve en çok ikinci ayda, anne kızamıkçık çıkarırsa, doğacak çocuk için büyük tehlike vardır. Plasenta yoluyla dölüte geçen virüs bazı hücre gruplarını hırpalar. Hangi gruba etki yapacağı annenin gebeliğinin hangi döneminde hastalığa yakalandığına bağlıdır. Birinci ayın sonunda kızamıkçık çıkaran annenin bebeği kalp hastalıklı ve kör doğabilir. Hastalık ikinci ayda olmuşsa, bebeğin beyni tedavi kabul etmez şekilde zedelenir ve ileride çocukta zihin hastalıkları, sara vb. görülür. Üçüncü ayda alınan kızamıkçık virüsü etkisini ileride doğacak çocuğun işitme organında ve başka organlarında gösterir.
Kızamıkçığın bu koşullar altında getirdiği tehlike o kadar büyüktür ki, ABD’de kızamıkçık çıkarmamış 13-14 yaşındaki kız çocuklar hastaların yanma konulup hastalığa yakalatılmaktadır. Böylece bu çocuklara sürekli bir bağışıklık verilmekte, büyüdükleri zaman çocuklarının bu yüzden sakat kalması önlenmektedir. Kızamıkçık geçirmemiş bir gebe kadın, şüphe durumunda da olsa, kızamıkçıktı bir çocuğun yanından hemen uzaklaştın İmalıdır. Temastan kaçınamamışsa gamma globülin uygulanmalıdır. «Kızamıkçık embriyopatisi» denilen büyük tehlike ancak böylelikle önlenebilir. İlgili birçok inceleme yapmıştır. Daha sonra başka hekimler, örneğin 1627 yılında Alman hekimi Lennert ve 1675 yılında Ingiliz hekimi Sydenham bu araştırmaları genişletmişlerdir.
Kızıl hastalığının, kısa sürede gelişen hafif kızıl, ateşsiz kızıl, anjinsiz kızıl gibi tehlikesiz türleri olduğu gibi, genellikle salgınlar sırasında ortaya çıkan tehlikeli türleri de vardır. Tehlikeli türlerden biri olan erken zehirleyen kızılın, 41° yi geçebilen yüksek ateş, şiddetli baş ağrısı, hızlı nabız atışları, soluk alma güçlükleri, yüz renginin soluklaşması gibi belirtileri vardır. Geç zehirleyen kızıl ise kızıl hastalığının bilinen belirtileri ile başlar; fakat bir süre sonra ivegen kan zehirlenmesine yol açar.
Kızıl, betahemolitik streptokoku tarafından meydana getirilen bir hastalıktır. Aynı streptokok çocuklarda romatizma ve nefrite de yol açar. Çocukların % 90-95′ inin kızamık ve suçiçeği çıkarmasına karşılık, kızıl bu kadar yaygın değildir. Hafif, yani bir zamanlar dördüncü hastalık denen şekilde, döküntüler 1-2 gün sürer; çoğu kez, anne çocuğu daha doktora götürmeden hastalık geçmiştir. Bu olaylar hesaba katılırsa, kızılın oranı tabii ki yükselir. Çocuklukta görülen romatizma ve nefrit hastalıklarının önemli bir kısmının, böyle belirti yokluğundan fark edilmemiş hafif bir kızıl sonucu olduğu düşünülebilir.
İşte bu nedenle deride görülen ufak bir belirti üzerine annenin doktora başvurması gerekir. Hatta, birkaç defa bu belirtilerin allerjiden ileri geldiği anlaşılmış olsa bile, her defasında aynı önemi vermek gerekir. Kızılın kuluçka dönemi çok kısadır. Birkaç gün sürer. Ateş çıkmasından başka hiç bir haberci dönem yoktur. Döküntüsü değişiktir. Lekeler toplu iğne başı kadar ve nokta noktadır; gövde, koltuk altları, kasıklar, boyun, alın ve çehrenin yan kısımlarındadır. Çenede, dudakların ve burnun çevresinde leke yoktur. Bu lekesiz üçgen alan geri kalan kızarmış kısımda açık renk, solgun bir maske gibi durur. Buna «kızıl maskesi» denilir.
Selamlar web sitesi süper ötesi dikkatimi çekti, facebookta paylaştım
Selam web siteniz yeminle hoşuma gitti, linkedinde paylaştım
merhaba arkadaşlar sayfan süper ötesi çok iyi, facebookta paylaştım
selamun aleyküm sayfa gerçekten ilgi uyandırıcı, facebookta paylaştım
Selam herkese sayfanız harbiden dikkatimi çekti, sosyal medyada paylaştım
selamun aleyküm siten inan ki çok hoşuma gitti, teşekkürler
selam arkadaşlar web sitesi inan ki çok güzel, linkedinde paylaştım