Türkiye’de eczacılık. Türkiye’de eczacılık tarihî gelişmesi bakımından Cumhuriyete kadar, Cumhuriyetin kuruluşundan İkinci Dünya savaşı sonuna kadar, İkinci Dünya savaşından sonra olmak üzere üç devreye ayrılabilir. Birinci devre eczacılığı, dünyada olduğu gibi hekimlikle eczacılığın genellikle aynı şahısta toplanmasıyle başladı. Hekim hem hastayı muayene eder, hem ilâcını yapar, verirdi. Bu devrede kocakarı ilâcı diye tanımlanan ilâçlar, halk arasında geniş çapta kullanılma alanı bulurdu. Saray hekimleri de aynı zamanda eczacı idiler. Meslek genellikle babadan oğula geçer veya çıraklıktan yetişerek öğrenilirdi. Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar diplomasız eczacılar bile eczane açabilirdi. O tarihe kadar tıp ve eczacılık özellikle azınlık gruplarının imtiyazlı mesleği halinde usta çırak münasebeti şeklinde sürüp gitmişti. Labora-tuvar şartları elverişli değil, ilâç ticaretinin çoğunluğu yabancıların elindeydi. En basit ilâçlar bile Avrupa’dan ithal ediliyor, aranan maddeler bulunamıyordu. Bütün ya* bancı ilâçlar kalite, fiyat v.b. bakımından hiç bir kontrola tabi tutulmadan, ithal edilip satılıyordu, önceleri hazır ilâçlar çok az bulunmaktaydı. Diğer ülkelerde olduğu gibi bizde de işe eczanelerde başlandı, ihtiyacın artışı ile seri imalâta geçildi, labo-ratuvar ve fabrikalar kuruldu. Türkiye’de ilk laboratuvar kurup hazır ilâç yapanlar Süreyya ve Ethem Pertev Beylerdir.
İkinci devrede hazır ilâç ithal ve satışı
1924 yılında çıkan bir kararname ile Sağlık bakanlığının iznine bağlandı. Ayrıca, yalnız eczacıların eczane açmaları sağlandı, eczane sayısı tahdit edildi. O devirde hazırlanan İspençiyari ve Tıbbî Müstahzarlar kanunu yerli müstahzar sanayiinin gelişmesinde etkili oldu. İkinci Dünya savaşının sıkıntılı günlerinde yerli ilâç sanayii yurt ihtiyacını büyük ölçüde karşıladı. Bu devirde de çoğu ilâçlar, eczanelerde hazırlandı, üçüncü devrede Avrupa ülkelerinin savaş sonu ihtiyaçları yüzünden ilâç ithali azalınca yerli sanayi artan tüketimi karşılamak için üretimini arttırdı. 1950’de geniş çapta liberasyona gidilince hem yabancı ilâç ithali arttı, hem ilâç hammaddesi ithali kolaylaştı, böylece ilâç tüketimi arttı. Bu yıllarda verilen Sınai Kalkınma bankası kredileri ile yerli firmalar daha da gelişti. Zamanla liberasyon azalınca yerli laboratuvarların satışı arttı. Yavaş yavaş yerli ilâç sanayii yurt içi tüketiminin büyük kısmını karşılamağa başladı. Yabancı sermaye, önce ithal edilen malın temsilcisi olarak, sonra laboratuvarlar halinde Yabancı Sermayeyi Teşvik kanunundan yararlanıp Türkiye’ye girdi.
İlâç sanayiimizin genel karakteri hammaddeyi ithal edip ilâç yapma şeklindedir. Yurdumuzda hammadde imali çok düşük orandadır. Türkiye Büyük Millet meclisi araştırma komisyonu raporuna göre Türkiye’de 128 kadar ilâç laboratuvan vardır. En ö-nemli ilâç firmaları Mustafa Nevzat Pısak, İbrahim Ethem Ulaaay. Fako, Eczacıbşşı, D.E.VA, v.b.’dir. (Bk, EK ClLT 2).
Mrb paylaşımın gerçekten dikkat çekici, face de paylaştım